13.6.07

Yolculuk, sindirim sistemi, ayna, yatak, beden

Gecenlerde benim gibi yazmaya pek de yetenekli olmayan bir arkadasimla bira esliginde felsefi icerikli bos sozler sarf ediyorduk. Konusmanin sonlarina dogru cesaretini toplayip bana cuzdaninda tasidigi yipranmis bir kagit parcasini uzatti. Uzerinde asagida okuyacaginiz seyler yaziyordu. "Bunlari bi yerlere yazmak istiyorum" dedi. Ben de "yazma, cok kotu bu" dedim. Haksiz da degildim. Ama gel gor ki icerik yetmezligi sendromundaki blog'um icin iyi kotu ayrimi yapmak bir luks. Buyrun:

Insan ne kadar acele ederse etsin, olmasi gerekenden daha hizli gidemiyor yolculukta. Ustelik ileriye, yolun kivrila kivrila dolanmasina odaklandiginda yanindaki, cevresindeki ucsuz bucaksiz goruntuleri, anlari fark etmiyor bile. Sindirilmesi gereken seyleri bir cirpida yutup tuketiveriyoruz. Butunun o kadar kucuk bir kismini goruyoruz ki, sayimiz kac milyar olursa olsun hep birseyler eksik kaliyor.

Kendi bedenimizin bile yabancisiyiz, baska bedenlerle taniyoruz kendimizi. Iki ayna arasinda kuculerek sonsuzluga gidiyor goruntumuz. Herseyi gormek de istemiyoruz ki. SInIrliyoruz dokunmalari, bakislari. Olcup bicerek yapiyoruz sevismeleri bile. Kendi yanlizligimizi herkesinkinden farkli saniyoruz.