29.7.07

Yumurta seklinde gozlem analiz sonuclari

Bilimsel calismalara yeterince destek verilmiyor ulkemizde. Gerci bunda bazi calismalarin bilimsel olmamasi da bir etken olabilir. Gecen gun, kimilerinin kisaca 'deli' diyebilecegi garip bir insanla karsilastim. SIk sIk yudumladigi viskisinin tadiyla agzini sapirdattigi anlar disinda bana bir oyku anlatti. Meger kendisi bir bilim adami imis. Pek sasirdim dinlerken, blog'a yazicak bir yazi ciktigi icin de mutlu oldum ayrica. Bakalim neler anlatmis:

Eger gormediginiz seylerin de varolabilecegi fikri size cok sacma gelmiyorsa okumaya devam edin. Sizin varliginizin bittigi yer ayak parmaklarinizin ucu veya tepenizde kalkmis sac telinizin kirigi mi? Hayir tabii ki. Surekli ilerleyen gobeginizin yuvarlagi da degil. Arastirmalarim sonucunda daha farkli bisey buldum. Bizden cok daha buyuk, kocaman biseyin icindeyiz. Bunu cok net ve kesin gordugum cok karmasik goruntuleme cihazini defalarca kalibre ettirdim. Goruntu o kadar garipti ki bir yerlerde bir yanlislik olmasi gerekmekteydi. Garanti kapsamindaki parcalarini birer birer degistirdim. Her teknik servis elemani ezberlemis gibi ayni seyi soylemekteydi: 'abi bunlar son teknolojiyle uretiliyor, bir yanlislik olmasi mimkin degil'. Ben tam acaba bu teknoloji dedikleri sey ne menem biseydir diye ..dusunmekteydim ki birdenbire aklima kalibre ettirmedigim bir parca kaldigi geldi. Ilgili okurun tahmin edebilecegi uzere bu parca gozlerimden baslayip beynimin 30 kusur yildir gorduklerini oyle veya boyle yorumlamaya alismis, memurlasmis, katilasmis kivrimlari, betonlasmis sinapslari ve dendritleriydi. (bkz wikipedia). Dendrit kalibrasyonu yapan yegane laboratuvar 12 yil sonrasina randevu veriyordu ve ben o tarihte tatile cikacaktim. Bu yuzden en iyi kalibrasyon kendi yaptigindir ismini verdigim bir yontem buldum. Buna gore biraz sarmisak ardindan alinan 25 ml alkol referans degerini olusturmak uzere o anda gordugum herseyi gercek kabul ettim.

Sevgili okur, bilimsel yontemi takip ettigime dair guveninizin olustugunu umuyorum. Sonuclara
odaklanalim isterseniz. Biz insanciklarin icinde yurudugu bu seye ne diyecegimi uzun sure dusundum. Yumurtaya benzedigi icin egg dedim (ing. Yumurta). Sonra ondan bahsederken o bir egg, ya da kisaca egg o dedim. En sonunda halk arasinda soylene soylene ego haline gelecektir bir sekilde. Ego bizi oylesine icine almis ki inanamazsiniz. Gittigimiz her yere bizden once gidiyor. Uykuda kuculuyor, kaygili oldugumuzda sisiyor. Sonmesi cok yavas ama sismesi o kadar hizli ki... Insanlarin o kocaman balon icinde ne kadar komik gorundugune inanamazsiniz.

Bir sure sonra egometreyi deneysel amaclar disinda da kullanmaya basladigimi itiraf ediyorum. Benim icin o kadar farkli bir deneyimdi ki, insanin var oldugu her ortama goturdum onu. Yepyeni bir dunyaya acilan kapi, yuzyilin, binyilin, kromozomla tanimlanan hayatin aciklamasiydi, ve onu bulan bendim. Evet ben.

Bu dusuncenin beni icine surukledigi sarhoslugun bir anda bicakla kesilir gibi bittigi ani cok net
hatirliyorum. Basari duygusunu, yukselme hissini, varligin yogunlasip madde ve otesine gecisini, kutsal bilince ulasmayi kutluyordum. Aliskanlik oldugu uzere, ve ortagimi da dislamamis olmak adina egometreyi taktim ve aynanin karsisinda kadeh kaldirmaya hazirlandim. Sonrasi bir surec degildi. Birtek andi sadece. Bulanik, yogun bir sivinin icinde yuzen, belli belirsiz silik uzuvlari oz suyun icinde tanimlanamaz harketlerle dalgalanan, sari pembe bir iskelet beden. Kim bilir kac bin yildir olu. Sivinin icinde adeta kaybolmus. Secilmiyor, kim oldugu, hatta birisi olup olmadigi bile belli degil. Oylesine aciz gorunuyordu ki gordugumu yorumlamak bir yana, orada oldugunu bile kabul edemiyordum. Benim icin ya da oradaki her kim idiyse onun icin sindirilemeyecek bir bilesikti bu. Bu dunyaya ait degildi. Basim dondu, sersemledim, can havliyle attim egometrenin basligini benden uzaga ve bir daha elime almadim.